2 Kasım 2011 Çarşamba

ZON KİŞOT 17. ADIMINI ATTI...




“Gel kardeşim, gel beri / Hey kurt hey kuş hey börtü böcek / Ah gidenler gelir mi geri / Açar mı bugün dört bahardır kanayan çiçek / Demek / Daha bizim yaşımızda / İnsanlar ölecek.”
Sevgi dolu bu dizeler Enver Gökçe’den. Düşündüğü, yazdığı, çizdiği için bedel ödeyerek “geleceğe değer yaratan işçilerden” O. Gökçe ve Can Yücel nezdinde, değer üreten sanatçıları saygıyla anarak açalım istedik dergimizi. Değerleri yıkmak için yapılan baltalar öyle çoğaldı ki!.. Baltayı kullananlar o kadar işsiz ki!.. Ve onlara balta hazırlayanlar “mağara hayatı seviyesi”nden yukarı geçmemeye bir yemin etmişler ki!..
Neyse uzatmaya gerek yok. Değer, insanın binyıllık kültürüdür de aynı zamanda ve o kültür baltayla yıkılamaz, diyerek son noktayı koyalım.
Epey uzun bir gecikmeden sonra “Geleceğe Ektiklerimiz”le başlıyoruz dergiye. Uluslararası Nasreddin Hoca Karikatür Yarışması’nda “Büyük Ödül” alan Mehmet Altuğ’un karikatürü selamlıyor bizleri kapakta. Çizgisiyle beyinleri tek kalıba sokmak isteyenleri ne de güzel anlatıyor. “Düşünmeyen, sorgulamayan insancıklar isteyen örümcek kafalıları” da… 
Alâaddin Kara’nın madenden, Hikmet Kurter’in “yurdum insanı”ndan bahsettiği öykülerini okuyacağız. Hikmet Kuşhan’dan ise sıcacık bir anlatı dahaDesenler Ayhan Kiraz’dan.
Şiir sayfalarımızda Mevlüt Kırnapçı, Ertan Taşdelen, Ahmet Yılmaz Tuncer ve Aziz Kemâl Hızıroğlu’nun birbirinden güzel dizelerini okuyacağız. Ayrıca bizimle şiir kitaplarını ve “haiku”larını paylaşan, duru Türkçesi ve kısacık dizeleriyle çok şey anlatan İstanbul’dan İsmail Biçer’e ve yine şiiriyle sayfalarımıza Ankara’dan katılan Doğu Karaoğuz’a, Çaycuma ilçemizden şiirini paylaşan Gökhan Taner Günsan’a hoş geldiniz diyoruz. 
Sabahattin Keser’in ahşap yontu heykelini Alâaddin Kara farklı açılardan çekti. Ve bu üçlemenin tasarım ve yazısını Şafak Tortu hazırladı. Sayfamızda Keser dışındaki arkadaşlarımızın ismi yok. Bu eksikliğimiz için özür dileriz. Ve bir de aydınger çıkışından kaynaklı, anlam veremediğimiz çizgiler… (Biraz yavaş öğreniyoruz!)
Burak Özen ve Şafak Tortu’nun fotoğraflarını, Ayla Çetinkaya’nın Toprak Ana resim çalışmasını, Ayhan Kiraz’ın çizgi öyküsünü, ayrıca Filyoslu Mask Sanatçısı Mehmet Türkçelik’in çalışmalarını izleyeceğiz.
Kürşat Coşgun’un Akşehir’de yaptığı Nasreddin Hoca sunumuyla Hoca Nasreddin’i daha iyi tanıyacağız. Arşivinden yararlandığımız Halil Uzun, fotoğrafın çekildiği dönemi canlandıran alt yazılarıyla da sayfalarımızda olacak.
Hamit Kalyoncu “Emeğin Başkenti”ni yazdı. Müslüm Kabadayı “Fabl Taşlamaları”, Ayhan Kiraz “Üç Kitap-Edebiyat ve Zonguldak”, Özlem Yücesan “İçerisi Neresi- Dışarı Nerede” değerlendirmesiyle dergide. 
Usta yazar İrfan Yalçın son kitabıyla kentimizdeydi. Haberi ve değerlendirmesini de okuyabileceğiz. Sayfalarımızda daha önce yer verdiğimiz genç yetenek Akif Ulutaş’tan mizahi bir kısa mektup var bu kez. Ve daha da genç bir yetenek: Ada. 9 yaşındaki ustanın çizimlerini henüz görmediyseniz, şaşıracaksınız.
Bizimle kitabını paylaşan Mahsus Mahal Dergisi Yöneticisi Aytekin Yılmaz’a, ürünleri için iletişim kuran Akçay’dan Hülya Senday Tuncer’e, Yayın Yönetmeni olduğu Kar Dergisi’ni gönderen Niyazi Yaşar’a, ilgi gösteren tüm dostlarımıza teşekkür ediyoruz.
Derginizi yarından itibaren dağıtımına başlayacağız. Elden ve postadan en kısa zamanda ulaştıracağız. Araya tatil girdiği için biraz aksama olabilir sanırım.
18. Adıma kadar düşlemeye devam… 


1 Kasım 2011 Salı

17. SAYI BASKIDA.

PERŞEMBE DAĞITIMA BAŞLIYORUZ....

2 Ekim 2011 Pazar

Zonguldak'ta Festival İşleri...

Otobüste duyduğum şarkıya kulak verdiğimde önce anlayamadım. Müziği kulağı dolduruyor. Şarkıcının sesi de!.. Zorlanarak anlamaya çalışırken zorlamaya gerek yokmuş dedim. Aynen şöyleydi: “Gözüm kara, gönlüm yara-Oldum rengarengarenk-Bazen her şey sararıp-solar-Biz hep rengarengarenk…” Böyle ezber yapmamın sebebi de, o dönem otobüs, market, park vs. nerde olsam bunun çalması. Tam komedi… “Yara”nın nasıl bir renk olduğunu, “sarı”nın nasıl olmayıp da “kara”nın hem de “rengarengarenk” olduğunu düşünerek-gülmek gibi boşlukta geçen dakikalar armağan ediyorum kendime.

Eh, bu rengârenklikten nereye geçebiliriz şimdi? Evet, şu bizim festival işleri… Aslında hayatımız festivalmiş, farkında mıyız? Gözümüz de kararsa, gönlümüz de yarılsa, sararıp da solsak da, ezilsek de sömürülsek de, kocaman adamların oyununa gelsek de biz hep rengarengarengiz yahu. Hayatımız festival, renk-renk, desen-desen!..

Sadede gelirsek; bir akşam dostlarla akşam gezintisinde koca duvarlara ütülenmiş kocaman afişler görürüz. Festival programı… Olmayacak denmişti, onu geçelim. Bakıyoruz yazarlar-şairler-kitap imzası ve söyleşi… Sonra kanser konulu akademik konferanslar, klasik müzik konseri….vs. Tarih-saat-yerini aklımıza not ediyor, seviniyoruz. İlk gün afişte yazan yere çıkıyoruz. Geç mi kaldık acaba telaşındayken AKM’de in-cin ve top oynama hikâyesi geçiyor aklımızdan. Merkezin işçisini görüp soruyoruz. Fakat “burada öyle bir şey yok. Sizden başka soran da olmadı. Benim bildiğim Konak Otel’de yapılacakmış.” diyor. O şaşkınlıkla inerken merdivenden, yine şaşkınlıkla çıkan dostumuzu görüyoruz. Gelirken ana caddede içerde kitapların dizildiği, camına afişlerin yapıştırıldığı bir dükkânın önünden geçtiğini, buraya koşturduğu için de ne olduğuna fazla bakamadığını söylüyor. Bu kez oraya yönleniyoruz. Afişlere bakıyoruz, yer farklı, tarih farklı, gelenler farklı, o gün de indirimli kitap satışından başka bir etkinlik yok. İlgili kişiye bakarsak; bu program bir ay önceden belliydi, bir haftadır bu afişler asılıydı. Her şey gayet güzeldi, stantlarımıza buyurundu!...

O günün akşamı belediyenin sanal adresinde geziniyorum. Festival programı yazısına tıklıyorum. Program broşürü küçücük puntolarla açılıyor. Eh, büyütüyorum… O ne? Broşür büyüyor, yazı aynı; okumak mümkün değil. Geri gelip Ziynet Sali Konseri’ne tıklıyorum. Kocaman bir afiş dolduruyor ekranı. Ve koca puntoyla yer-tarih-saat…

Velhasıl, bizim festival işleri böyle uzayıp gidiyor. Yazmaya gerek var mıdır acaba, dediğimden olsa gerek -aylar sonra da olsa- yine de bahsetmek lazım, diye düşündüm. Şu, Yoz Kültüre Karşı ZonKişotluk yapan dergide her sene sayfa işgal edeceğine, ucu bucağı olmayan sanal sayfalara bir şeyler söyleme ihtiyacı duydum açıkçası: Elit havalarında olsa da feodal kafayı aşamamış-burjuva bile olamamışlardan beklentimiz mi var? Elbette hayır. Ama gün geçtikçe daha yozlaştırılan kültür-sanat, daha daraltılan günlük yaşam ve daha da bitirilen bir kent var yaşadığımız. Ve ‘alan, sandıkları kadar boş değil’. Zira bu kentin yazanı-çizeni-sorgulayanı-hesap soranı, dahası bu kentin sahipleri var. O sahipler yazdıkça da tarih kaydetmeye devam ediyor

Not: ZonKişot'un 16. sayısı, tam da yaz tatili ve izin günlerine geldiğinden dağıtımı gecikmişti. Bu gecikme ve bazı mazeretlerden dolayı 17. sayı da epey gecikti. Fakat Ekim bitmeden baskıdan çıkmış olacağını zannediyorum. Bu tarih 15 Ekim gibi olabilir. Bu nota neden gereksinim duydum? Bazı okurlarımızın "Dergi çıkmayacak mı acaba?" sorusuna cevap olmak için. Nitekim, sanatçılar düşlerini ürünleriyle anlatmaya devam ediyor, okurlarını da Sezai Sarıoğlu'nun betimlediği gibi "düz okur" değil, "düş-okur" olmaya çağırıyor.


20 Ağustos 2011 Cumartesi

YEREL VE ULUSAL BASINDA ZON KİŞOT DERGİSİ'NE DAİR ÇIKAN YAZILAR...

2009'da Evrensel Kültür Dergisi adına Fahri Bozbaş'ın Özlem Yücesan'la yaptığı söyleşiden :

< Maden kömürü havzası kentidir Zonguldak ama edebiyat ve sanat konusunda da iddialıdır hep. 1940’lı yıllarda edebiyatta İstanbul’dan sonra en çok ürün yaratan kent olmuştur. Halkevi çatısı altında yetişen birçok sanatçı ve yazar, yerel ve ulusal değişik gazete ve dergilerde eserlerini paylaşmış, dönem dönem süreli yayınlar çıkararak, havzanın sesi olmaya çalışmış.

Bu sesi en çok yayan; 1990-91 Büyük Madenci Grevi sonrası, bir grup aydın ve sanatçının bir araya gelerek çıkardıkları “Uğraş” dergisi olmuş. Emekli işçi-ozan Mehmet Yılmaz’ın sahibi olduğu Karya Kitabevi’nin bir yayın organı olarak okurlara ulaşan “Uğraş” önemli bir sürecin edebi tanığı oldu. Ekonomik nedenlerle yayın hayatı devam edemeyen “Uğraş”ın yeri uzun yıllar doldurulamadı.

Yaklaşık bir yıl önce Zonguldaklı aydın ve sanatçılar bu boşluğu doldurmak için harekete geçtiler ve Karikatürist Mete Arif Tokmak’ın editörlüğünde “Zonkişot”u çıkardılar. Beşinci sayısı, Özlem Yücesan’ın editörlüğünde yayınlanan “Zonkişot” havzanın sesini daha etkin kılmaya çalışıyor. Yücesan, sorularımızı yanıtladı:


Zonkişot nasıl ortaya çıktı..?
Kendi açımdan bakarsam, Zonguldak’taki sanat olaylarıyla ilgilenmemden bu yana hemen herkesin ‘olmayan sanat dergisinden’ bahsettiğine tanık olmuştum.

Zonguldak’ın sanat dergisine ihtiyacı vardı. Kentimiz sanat yönünden zengin. Çok yetenekli sanatçılar yetişti çünkü. Bu kadar sanatçının artık bir araya gelip bir şeyler yapması gerekiyordu. Fikir yazıları, maddi-manevi altyapı sorgulamalarıyla birkaç yıl geçti. Neticede 2008 Kasımı’nda bir arkadaşımızın editörlüğü üstlenmesiyle günlük yayınlanan Halkın Sesi gazetesinin bünyesinde dergi çıktı. Aylık planlanan dergi, hukuki yönden her ne kadar yerel Halkın Sesi Gazetesi’ne bağlı ise de içerik-biçim gibi konularda, bir kişi ya da kuruma bağlı değil. Editör ve sanatçıların fikirleri birebir yansıyor dergiye. >

Söyleşi'nin tamamı için aşağıdaki adrese tıklayabilirsiniz.

Yeni Ufuk Gazetesi Başyazarı Sina Çıladır'ın 9 Mayıs 2011'de gazetesinde yazdığı yazıdan :

< Zonkişot, Zonguldak’ta yayınlanan bir kültür-sanat dergisi. İki ayda bir çıkıyor. Zonkişot’un Mart-Nisan sayısını, derginin Genel Yayın Yönetmeni Özlem Yücesan göndermiş bana. Zonkişot’un bende, yurdun ve Zonguldak’ın değişik yörelerinden gönderilen gazete ve dergiler içinde ayrı bir yeri vardır. Diyebilirim ki çok kısıtlı olan günlük okuma zamanımın en büyük parçasını Zonkişot’a ayırıyorum. Bilenler bilir, günlük gazetecilik, kendinize ayıracağınız zamanın tümünü silip süpürür çoğu gün… Ne yalan söyleyeyim, Zonkişot’u ne zaman elime alsam, bir mizah dergisiyle karşı karşıya olduğum duygusuna kapılırım. Derginin adından geliyor bu.. Dergiye bu ismi koyanlar ne düşündüler bilemiyorum. Herhalde, yoz kültüre karşı tek başına mücadele bayrağı kaldıran Cervantes çağrışımlı bir tepkiyi yansıtıyor bu isim. Kadir Tuncer, (niye Yücesan değil de Tuncer), 17 Aralık’ta ZOKEV’in Zonguldak’ta düzenlediği Edebiyat Bienali’ne sunduğu Zonkişot eksenli “sunum”a, derginin adını açıklayarak başlasa ne iyi olurdu!.. >

Yazının devamı için aşağıdaki adrese tıklayabilirsiniz.

10 Temmuz 2011 Pazar

ZonKişot "Yoz Kültüre Karşı" 16. Adımını Attı...


Baharı yaşadınız mı bu sene? Gündüz kavurup, akşam esintisiyle ürperten havalar iklimin gittikçe değiştiğini anlatıyor sanki. Nazım’ın, “acayipleşti havalar / bir güneş, bir yağmur bir kar / atom bombası denemelerinden diyorlar /…” diye devam eden şiirini biliyorsunuz. Hayat hep bahar olsun demiyoruz. Ne var ki, burnumuzun dibine kurulan termik santraller bozuk mevsimlerin de ötesine geçmiyor mu? Daha önce de yazdık, siyaset yaşamın akışıdır;git sandığa-gel sandığa” değil. Yaşam koşullarımızla ilgileniyor, bedel ödüyoruz. Sömürücüler yok olana kadar da ödeyeceğiz… Düşüncenin önüne set koyanlar her gün daha da sıkıyor boğazımızı zira. Geçenlerde yabancı dilde yazılan bir kitabın çevirmeninin ifadesinin alınması, yine gazetecilerin, sanatçıların yüzlerce gündür, hapsi… Dahası iki ileri-bir geri dediğimiz yaşamımızın geriye, cemaatler hukukuna(!) doğru götürülmesi…

16. sayıya geldik. Her geçen sayı okur ve yazanımız artıyor. Bundan övünç değil kaygı duyuyoruz; hakkını verebiliyor muyuz diye? Ve bu sayıyla beraber, Sanat-Kültür-Turizm Geliştirme Kooperatifi sahipliğinde yola devam ediyoruz. Bağımsızlaşmak için biraz daha çalışmamız gerekse de; altyapısı sanat olan bir kültür kurumunun sahiplenmesini şimdilik gerçekçi bulduk.

Zonguldak’a “iki katlı hüzün dolu ev” diyen İrfan Yalçın gündemimizde… Mecit Ünal,  arzın merkezine seyahat” dediği Zonguldak’ın izini İrfan Yalçın’ın kitaplarını takip ederek buluyor ve dolu-dolu bir okuma sunuyor.

Çaycumalı şairimizin, İstanbul Dükalığı’na “dur” diyen Hızıroğlu ile yaptığı söyleşiyi keyifle okuyacağız. Ünal, Kırnapçı ve Hızıroğlu’nu ZonKişot’ça selamlıyoruz.

Ahmet Öztürk, Kadir Tuncer'in 14. sayıda yazdığı "...Direnişin Öyküsi"ne, "...Küçük Bir Katkı" başlığıyla bizce büyük bir katkı yaptı. Sendika gazetelerinden örnekler vererek yaptığı değerlendirmeyi merakla okuyacağız. Yine "Hızır Gibi Yetişti Hızıroğlu" yazısını da...

Hikmet Kurter öyküsüz bırakmıyor bizi. "Koreli" öyküsü buruk bir gülümseme bırakıyor dudağımızda. Mevlüt Kırnapçı'nın "Sevişen Salyangozlar"ını okurken kendimizi tarlanın ortasında bulmamamız imkânsız...

Burak Özen ve Alâaddin Kara fotoğraflarıyla, Nuray Çiftçi kenarı çizgili öyküsüyle, Ayhan Kiraz ve Kürşat Coşgun desenleriyle görsel zenginliği yaratıyor. 1 Mayıs'ın genç görüntüleri de öyle...

Akçay'dan Ahmet Yılmaz Tuncer "Bakışlarımız Kimsesizdi" şiiriyle sayfalarımızda. Diğer şiirlerimizi gelecek sayıya bırakmak zorunda kaldık yazık ki... Uzun yazıların arasında onları küçük puntolarla kaybetmek istemedik. Dostlar dergimize ürünlerini peş-peşe sundu. Etkinlik haberleri de birikince, birçok ürünü Eylül sayısına bıraktık. 2 sayfa genç yeteneklere ayıralım derken o da olmadı. Genç arkadaşlarımızın yazısı da Eylül'de olacak.

Sina Çıladır ağabeyimiz dergimiz üzerine bir değerlendirme döşenmiş gazetesinde. Biz de naçizane, değerlendirmenin değerlendirmesini yaptık! Çıladır Usta'yı teşekkürle selamlıyoruz.

"Üç Fidanına Kavuşan Bir Çınar" başlıklı anma yazısını bizimle paylaşan Müslüm Kabadayı'nın aracılığıyla Avukat Halit Çelenk'in anısı önünde saygıyla eğiliyoruz.

Zonguldak'tan uzakta yaşayan Zonguldaklı yazar Doğu Karaoğuz ve heykeltraş Zeynep Delibalta'nın ürünlerinin de değerlendirmesini okuyacağımız dergide, Eğitim-Sen Çaycuma Temsilciliği'nin hazırladığı 7. Uçurtma Şenliği'ni de bulacağız.

Her dakikasının aynı yoğunlukla geçtiğini bildiğimiz Sezai Sarıoğlu tadına doyulmaz üslubuyla hazırladığı anlatısıyla İstanbul’dan, ve şiiri aracılığıyla tanıştığımız Hakkı Çınar denemesiyle İzmir’den katkı sundu dergimize… İki değerli sanatçımıza teşekkür ediyor, hoş geldiniz diyoruz.

Bu kez Sivas’ı ve Rıfat Ilgaz’ı anıyoruz. Ilgaz’ın şiirleri kendilerini de Sivas’ı da unutturmayacak. Bir kez daha ateşe düşenleri selamlıyor, “sanatın bayrağı gönderde” diyoruz.

1971’de demiş ki Rıfat Ilgaz: 
“… Yaşamak bir yürek işçiliği günümüzde
Ölümün anlamı değişti birden
Eskiden yataklarda beklerdik 
Ders mi sınav mı görev mi belli değil
Gelecekse ayakta bulsun dimdik 
Açılan bir sorumsuz yaylım ateş 
Bir top karanfildir göğsümüzde."

Evet, "Yoz Kültüre Karşı ZonKişotluk" yapmak isteyen dostlar; düşleyelim, zira cehaletten başka kaybedecek bir şeyimiz yok...

Düşlerinizi paylaşabileceğiniz adresler:

23 Nisan 2011 Cumartesi

ZON KİŞOT 15. ADIMINI ATTI...

28.3.2011

Geç oldu ama -tam da “dağlarına bahar gelmişken memleketimin”- aldık dergiyi elimize. Ve yazık ki, sanat ve sanatçı için, insanlık adına kara bulutlar daha bir çökmüşken ülkemize, hazırladık dergiyi.
Her güne toplumsal-siyasal ucubeliklerle uyandığınız, bundan gayrisi olmaz deyip-olunca şaşırdığınız, karikatürleşen siyasileri izledikçe acı-acı güldüğünüz oluyor mu sizin de?
İşte tam da bu yüzden Kars’a gitmek zorundaydık derginin gündemi için! Araplaştırma harekâtının adımlarına baştan karşı koymak için dergi bize “görev emri” verdi.
Ve azgelişmiş ülkelere özgü, benyaptımoldu-tutuklamalar… Şimdi “nereye gidiyoruz yahu?” desek Aziz Nesin gibi… Dram içinde komedi, komedi içinde dram! Maazallah! Ters bir cevapta gümbürtüye gitmek içten değil hani!
ZonKişot Dergisi’nin sanatçı dostlarıyla yaptığımız toplantıları önemsiyor, fikir açıcı tespitlerin dergiyi zenginleştirdiğini düşünüyorum. Çoğu sayıda uyguladığımız kentimiz sanatçılarını yalvar-yakar yetkin kalemlerle gündeme getirme, onları eserleriyle değerlendirme düşüncemize, aklımın ucundan geçmeyecek bir yaklaşım geldi geçtiğimiz haftalarda. Neredeyse, derginin kapak yaptığımız sanatçıların reklâm parasıyla çıktığı(!) söylendi. Eleştiriye evet; ama hezeyana ve narsisliğe hayır..! Bunu söyleten nasıl bir psikolojidir, yorumu size bırakıyorum.
Geçtiğimiz süre zarfında kentimiz zengin etkinliklerle doluydu. Öyle ki bunları dolu-dolu taşımak için dergiye, diğer sayıya ertelediğimiz ürünler oldu. Bu arada yine son bir kaç gün daha fazla koşturmuş ve dergi baskıdan çıkınca rahatlayacağımızı sanmışken; ufak da olsa canımızı sıkan hatalar buna izin vermedi. Yine de Zon Kişot okurunun alıştığı düzeyde bir sayı olduğuna inanıyorum.
Kaya Taşçakmak ve Hikmet Kurter öyküleriyle, Ertan Taşdelen, Aziz Kemâl Hızıroğlu, Ahmet Yılmaz Tuncer şiirleriyle, Hikmet Kuşhan anlatısıyla katkı sunarken, Mevlüt Kırnapçı "bu dergiyi çocuklar da kucaklamalı" diyerek dosyasından çıkarıp paylaştığı masalıyla, bizlere de göz kırpıyor sanki.
Seher Başoğul, Burak Özen, Barış Ağca ve Ömer Aydın'ın fotoğrafları, Ayhan Kiraz'ın çizgi öykü ve desenleri, Halil Uzun'un arşivinden paylaştığı fotoğraf, Kürşat Coşgun'un arka kapak deseniyle yarattığı görsel zenginliğe dünya karikatür ve heykel sanatından örnekler de ekledik. -Yoksa ucube örnekleri mi deseydim!-
Tiyatro değerlendirmesi, etkinlik haber-yorumlarını da bulacağımız dergimizde, yine Aziz Kemal Hızıroğlu'nun 'yazarlık üzerine' değerlendirmesinin yanısıra, bir Rüştü Onur kitabının da eleştirisini okuyacağız.
40’lı yılların toplumcu-gerçekçi kuşağından Hasan İzzettin Dinamo’yu anıyoruz. Dinamo şiirleri, 80 yıllık yaşamından kesitler sunuyor sanki ve resim gibi seriyor onları gözümüzün önüne.
Nerde kalmıştık? 16. sayıya kadar...
Zon Kişot dostları düşleyin; zira cehaletten başka kaybedecek şeyimiz yok...

3 Şubat 2011 Perşembe

Panel… Gençler… Dergi…

“24 Ocak’tan Bugüne Türkiye ve Zonguldak” başlığı altındaki paneli izledik 29 Ocak’ta,  GMİS Salonu’nda... 12 Eylül kuşağı; 24 Ocak öncesi yaşanılabilir düzeydeki ücretlerden de, sonrasındaki büyük düşüşlerden de bihaberdi. Bunlar ancak dinlediği, okuduğu, dolaylı öğrendiği gerçeklerdi.
Her kuşak bir sonrakine örnektir bildiğimiz üzere. Olumlu-olumsuz yanlarıyla yön çizer. Amaç daha ileri bir kuşaktır. İyi de bugünlerde dilimize düşen o “müthiş geriye gidiş” nedir? Hak kaybına uğrayan meslektaşları için dilekçelerle, telefonla, yürüyüşlerle boğuşan sendikacı dostumuzun dediği gibi “hızlı demokrasiye geçtik, yetişemiyoruz!” mu?
Peki, konuşmacı Metin Çulhaoğlu’nun “aslında kaybedecek şeyleri olmayan onlardır” dediği gençler bunun neresinde? 12 Eylül’ü yapmak zorunda olan 24 Ocak torbasından çıkardığı bilgileri salona döktü Çulhaoğlu… Eh, ekonomi sıkıcı iştir, biliriz. Yaşamımız ona bağlıdır, bunu da biliriz. Ekonomik yasalar faşist yasalarla birleşip yaşamımızın yasalarını ve günümüzün bana dokunmayan yılancıların altyapısını nasıl oluşturduğu oldukça anlaşılır, basit bir dille anlatıldı. Fakat torbadan bilgiler döküldükçe salonun tahta tabanına vura-vura çıkan gençler de azaldı panelde... Kapı her kapanışında kitap sattığım günlerde yüzüme kapanan kapıları hatırladım nedense. Üstelik kapananların çoğu da genç kapılardı!Niye bu gençler kitap okumuyor?” diye kendimi sorguladığımı bile hatırlıyorum.
  Kimi gençler, bilmem kaçıncı kez İstanbul’u; kimisi Mekke’yi fetihle uğraşıyor; kimisinin dünyanın umurunda olmadığı bir süreç yaşanıyor” mu diyelim. İnsanı-insanlığı fethetmek, geleceği merak etmek gibi marazlar(!) mı ihsan edilmemiş onlara! Biz de marazlı kişiler olarak onlara çok mu yabancıyız? Dokundurduğumda gülüyorlar bana. “Sen ne diyorsun yahu” diyorlar gözleriyle. Birisi “ben de şiir yazıyorum, aslında” diyor. Ötekisi “kendime hitap eden bir konu bulamıyorum” diyor. Kimisi de “öyle şeyden biz anlamayız, patronlar okusun!" öğüdü veriyor.
En kolayı mı gençleri suçlamak? Şimdikilerden bir şey olmaz, biz zamanında ne işler… diye devam eden cümleleri de sık duyar olduk. “Bizim hatamız arkamızdakileri yetiştiremeyişimiz, bizim kuşakla olayı bitirdik” diyen emekli işçi dostumuz gibi kendini sorgulayan kaç kişi var?
Peki, sanat dergisi bunun neresinde? İlkyazımızda demiştik ki; "1800’lerde ‘Aya Yolculuk’ yazıldığında bir düşbazın kurgusuydu. 1960’larda gerçek oldu. Ayakkabı boyacısına dergi okutmak da bizim düşümüz… “
Eh, tarihi fazla geciktirmemek elimizde olduğuna göre

Düşlemeye devam edin; zira cehaletten başka kaybedecek şeyimiz yok…


11 Ocak 2011 Salı


ZON KİŞOT 14. ADIMI ATTI

Çoktan attı bu adımı aslında, çoğu okuruna da ulaştı bile; ama blog adresimizdeki sorun nedeniyle yeni kayıt yapamadık. Sorunu da çözemedik. Bu yüzden farklı bir adresimiz oldu. İnternet denilen şu şeye alışana kadar sanırım sorunlardan kurtulamayacağız. Şimdilik son sayımızla ilgili bilgileri girecek, fırsat yarattıkça(!) da eski bilgileri buraya taşıyacağız.


Son sayımızın gündemi, ilçemiz Çaycuma'nın Kadıoğlu Köyü'nde tarlasını ekine hazırlayan köylünün tesadüfen ortaya çıkardığı, MS 3.yüzyıldan kalma olduğu söylenen mozaiklerdi. Dergimizde öyküleri ve fotoğraflarıyla tanıdığımız maden teknikeri Alaaddin Kara mozaikler üzerine izlenimlerini paylaştı. Evet, birileri belleklerin kapasitesini düşürelim diye uğraşadursun; geçmiş, taşın-toprağın altından çıkıyor önümüze. Alaaddin Kara'nın da dediği gibi; "Birçok ülke, kazı çalışmalarını onlarca yıl önce tamamlamışken, ödenek yokluğu gerekçe gösterilerek çalışmaların ağırdan alınması kabul edilemez. Böyle bir yere ikinci, üçüncü liman ve termik santral yapma düşüncesi bile ürkütücü." "Yeni bir ülke" bulamayacağımıza göre, Sinoplular gibi, Bartınlılar ve Dersimliler gibi santrallerle mücadeleye devam...
Şiirleriyle, Karabüklü İbrahim Yıldız'ı anıyoruz. "...insanı deli eder zonguldak bu" diye bitirdiği şiirini Kürşat Coşgun desenledi. Ertan TaşdelenKasaba”, Kaya TaşçakmakArka Pencere”, Hüseyin Avni CinozoğluTragedya”, Aziz Kemâl Hızıroğludüş(s)es” ve Mevlüt Kırnapçıellerimiz yokluğa duvar örecek” şiiriyle dergimizde.
İl dışından Hikmet KurterNankör Meslek” adlı öyküsüyle, Aziz Kemâl HızıroğluEstetik ve Sanat ilişkisi üzerine” değerlendirmesiyle, Nuray Çiftçi kenarı çizgili öyküsüyle, Müslüm Kabadayı ilimizi de kapsayan gezi yazısıyla dergimize katkı verdi. Yine Deniz Yaşasın çizgileriyle... Desteğini esirgemeyen dostlara bir kez daha teşekkür ediyoruz.
Kent tarihi üzerine araştırmalarını okuduğumuz Kadir Tuncer, kendinin de olduğu Büyük Yürüyüş'ün öncüsü Tabanın Sesi mücadelesini anlattı. Alaaddin Karaİlk Gün Şakası” öyküsüyle yine ocağa indirirken bizi; Hikmet Kuşhan içindeki taş gibi ağır acıları anlatıyor.
Ürünleriyle dergiyi görsel olarak zenginleştiren Burak Özen, Barış Ağca, Şafak Tortu ve Ömer Aydın'ın fotoğraflarını, Ayhan Kiraz'ın desenleri ve çizgi-öyküsünü izleyeceğiz.


Etkinlik haberleri ve tiyatro değerlendimelerinin de olduğu dergimizi henüz ulaştıramadığımız okurlara en kısa zamanda ulaştıracağız. Sergi Odası, BKM girişi Z Sahaf, Merdiven Kitabevi ve Valilik karşısındaki Büfe'den de edinebileceğimiz dergimizin 15. sayısı için de ürünlerinizi bekliyoruz.

 Adreslerimiz:      ozlemyucesan@gmail.com ozlem-yucesan@hotmail.com
                                  ozlemyucesan@yahoo.com

Eylül 2010

ZON KİŞOT 13. ADIMINI ATTI...
                         

 

Son zamanlarda siyasi çalkalanmalar arttı. Bir halk oylaması sürecindeyiz ve yazık ki, kafa karışıklığından sıyrılıp, elmayla armudu ayıramaz hale geldik. Bu çalkalanma, elbette, sanata-kültüre tam cepheden etki ediyor ve halkı, egemenlerin kültürsüzlüğüne biat ettiriyor. 12 Eylül'ün kötürümleştirdiği bir toplum olsak da, elbette ortalama zekaya sahip insan generallerin anayasasını içine sindiremez ve sindirmemeli de. Ancak Anayasa değişikliğini hazırlayan, müftülerin AKePe'si ise vay halimize. Muzaffer İzgü'nün "Anayasa Tangır-Tungur" öyküsü ne güzel anlatır kelepir anayasacıları. Sanatın her dem güncelliği karşısında siyasi yozluk nasıl da sırıtıyor.

Logomuzda gördüğünüz üzere, yel değirmenlerine değil, "yoz kültüre karşı" savaşıyoruz. Eğitimci bir okurumuz; "Zonguldak o kadar ZonKişot mu?" demişti. Evet Zonguldak elbette Zon Kişot değil. Zon Kişot'u bir imge olarak düşünüyorum. Bir kaç sayı önce, "Sanat ürünü için sadece imgeler yetiyor mu" demiştim hani? Zon Kişot olmak yetmiyor illa ki... Bunun için dergimizin içeriği dolu-dolu. Gerçek hikayelerle sanatçılarımızın düş gücü, yaratıcılığı birleşiyor. Görsel imgelerin içselleştirdiği zengin konu anlatımıyla, yozlaştırılan kültüre karşı yeni tohumları yeşertiyorlar.

Elbette düşlerimizden vazgeçmiyoruz. Evrensel insan sevgisi varken, sınırlı bir Zonguldak sevdasına takılıp kalmak çok da gerçekçi gelmiyor.

Gündemimizde Karaelmas Festivali var. Değerlendirmeleri okurken, kişisel değerlendirmenizi de yapacağınızı umuyor, düzeyli-zengin-içerikli-yerel-kültür-sanat günleri isteğinizi dillendirmenizi bekliyoruz.
Bu sayımıza Hikmet Kurter öyküsüyle, Seher Başoğul fotoğraflarıyla, Hikmet Kuşhan sıcacık anlatısıyla hoşgeldiler.

Şiirleriyle tanıdığımız Mevlüt Kırnapçı'dan keyifli bir öykü okuyacağız. Kürşat Coşgun'un deseniyle... Kaya Taşçakmak anı-öykülere devam ediyor. "Neşter" adlı öyküyü Ayhan Kiraz desenledi. Barış Ağca, Burak Özen ve Ömer Aydın'ın fotoğrafları ilginizi çekecek. Ayhan Kiraz ve Nuray Çiftçi dergimizi çizgi-öyküsüz bırakmıyor. Bir de karikatür Hasan Seçkin'den.

Kadir Tuncer, Mükellefiyet'in her çeşitini gören Zonguldak'ta, bu kez de "Spor Mükellefiyeti"ni yatırdı masaya.

Barış Çoban'ın kitap değerlendirmesi, Müslüm Kabadayı'nın "Şam-Beyrut Gezisi" izlenimleri, Aziz Kemal Hızıroğlu'nun "Toplumcu Gerçekçilik ve Sanat Üzerine" bilgilendirici yazısıyla, dergimiz daha zengin ve bellek açıcı... Zonguldak dışından katkı veren bu yazarlara, yine Nuray Çiftçi'ye ve edebiyat sunumunu paylaşan Mustafa Köz'e teşekkürü borç biliriz.

Okurlardan şiirlerin olduğu bu sayıda, genç yetenek Akif Ulutaş'tan kısa öykü var. Etkinlik haberlerini yorum ve değerlendirmeleriyle bulacaksınız.

O da bir Zon Kişot'tu aslında; Ruşen Yaraş. Düzenle ve onun ürettiği yoz değerlerle savaştı yaşamı boyunca. Zonguldak seni unutmayacak Komünist Ruşen. Anısı önünde saygıyla eğiliyoruz. Ve bir başka savaşçı Yılmaz Güney. Tam bir düşbaz gerçekliğiyle yazdığı şiiriyle anıyoruz onu. Kürşat Coşgun'un deseniyle.

Dileğimiz her dem aynı... Düşlemeye, sorgulamaya, yargılamaya... devam edin. Zira cehaletten, yoz kültürden... başka kaybedecek bir şeyimiz yok.

Yeniden Merhaba...


Haziran 2010

ZON KİŞOT 12. ADIMI ATTI...

Daha geçen sayıda "Acıya Karşı Sanat" başlığıyla grizuyu anmışken; bu kez 17 Mayıs'ta aynı acıyı yaşadık. Kâr ve rantın peşi sıra gelen umursamazlık ve "Ölümün Ağzı"ndaki ananın "içine tükürürüm" dediği "kader"... Ve başsağlığı dilekleriyle, bir sonraki kazaya kadar kapatılan konu!... 25 Nisan'da kentimize konuşmacı olarak gelen gazeteci-yazar Banu Avar, Mustafa Kemal'in "kömür ülkeyi ihya edecek servettir" sözünün üstünde durmuş, bize de "ülkeyi değil de egemenleri ihya edegelmiş" dedirtmişti. Ve bir kaç kızın okuyup adam olmasıyla eğitim işini(!) çözdüklerini sananlara; Kalkınma Ajansı'nın, Kent Konseyleri'nin, Kolejlerin, CIA'in verdiği eğitimi(!) anlatmıştı. Bu eğitimle gerizekâlılaşan ve düşünemez hale gelenleri...

Peki, bu ortamda nasıl sanat yapılır? Tam da bu ortamda üretir sanatçı elbette. Sanatçı tam da şimdi ulaşmalıdır herkese.


Dergimiz ilk adımını attığında Uğraş Dergisi'nin ardılı gördüğümüzü söylemiştik Zon Kişot için. 12 sayı yayınlanan Uğraş Dergisi ve onun babası şair Mehmet Yılmaz Karaibrahimoğlu unutulmaz isim olmuştur kentimizde. Uğraş vererek-gönül koyarak yapılan işlere, izleyici kabul ettiğimiz halkımız elbette hakkını verir; kent tarihi, yeri geldiğinde, onu gündemine alır, eleştirir, değerlendirir, olumlu-olumsuz hesap sorar. Sanat-sanatçı, elbette böyle ilerler, bellekler tazelenir...


Ankara'dan eğitimci-yazar Müslüm Kabadayı, yerel sanat ve tarihin harmanlandığı dergimizi önemsiyor ve önemli katkılar sunuyor. Şair ve yazarları incelediği sunumlarıyla tanıdığımız Kabadayı, bu sayıda kentimizde birçok konuda ilk adımı atan sanat emekçisi, Mehmet Yılmaz'ı gündeme koymamızı sağlayan değerlendirmesini sundu. "Madeni İçinden Harlayan Şair" başlıklı eleştiri yazısını ilgiyle okuyacaksınız.

2 Temmuz'u unutturmuyoruz. Kemal Özer'in onlara adadığı şiirle birlikte, yitirdiğimiz isimlerin hiç yitmeyecek şiir ve karikatürleriyle, Sivas'ta ateşe düşenleri anıyoruz.


Zonguldak da Taksim'e çıktı! 1 Mayıs görüntülerimiz oradan. Ankara'dan Özgür Tiyatro Genel Sanat Yönetmeni Özgür Başkaya'nın; "Yaşadığımız kenti çoğaltmamız lazım. Başka şehirlere gidenleri eleştiriyorum" şeklindeki düşüncesini paylaşıyoruz.


12. sayımızda Zonguldaklı ressam Ayla Çetinkaya'yla yaptığımız söyleşiyi bulacaksınız.

Kadir Tuncer'in "Köçekler" üzerine araştırmasını merakla okuyacaksınız.


Kürşat Coşgun, Turhan Selçuk'u anlattığı yazısı ve desen çalışmasıyla dergide yer alırken, Alaaddin Kara maden öykülerine devam ediyor.


Bilgin Hasdemir'den yine, sonu sürprizli bir çeviri öykü. Özgün Deniz kısacık ama traji-komik bir öykü yazdı.


Şiirleriyle Ertan Taşdelen, Kaya Taşçakmak,  ve bu sayı dergimize katılan Zonguldaklı Mevlüt Kırnapçı'nın şiirlerini okuyacağız.


Ayhan Kiraz sürprizli çizgi öyküler çizmeye devam ediyor.
Şafak Tortu, Barış Ağca, Burak Özen ve İbrahim Akyürek'in fotoğrafları ilginizi çekecek. Ayrıca Bolu'dan kentimize gelen Ömer Aydın da çarpıcı doğa fotoğraflarıyla dergimize katıldı. Çizgi ve fotoğraflarla görsel zenginliğimiz devam ediyor.


Şair Aziz Kemal Hızıroğlu, şiir yıllıkları ve şairlik vasfı üzerine eleştirel bir değerlendirmesi ve şiiriyle dergimize katkı sundu.Özellikle edebiyatla ilgilenenlere yol gösterici bir yazı...


Barış Çoban, hazırlayıcıları arasında olduğu yeni kitaplardan birini tanıtıyor.


Yine bu sayıda, geniş olarak Devlet Tiyatroları ve Zonguldak Edebiyat Günleri'nin değerlendirmesini, etkinlik haberlerini yorumlarıyla beraber okuyacağız.


 Mart 2010
ZON KİŞOT 11. ADIMI ATTI...



ACIYA KARŞI SANAT  
Zonguldak Fotoğraf Günleri", bu sene 3 Mart Kozlu Grizu Faciası Anısına gerçekleşti. Tükenen yasla değil, kalıcı sanatla selamladı kenti. Ağıt yakmadı kentimizin sanatçısı, gidenlerin arkasından, karalar bağlamadı. Sanatını konuşturdu. Acının tarihi kolay yazılmaz, biliriz...Ve tarih, ağıtla, yakınmayla, "ah"la yazılırsa; bu acıdan umut değil tükenmişlik, direnç değil sabır, kavga değil ezilmişlik doğar ancak...

ZON KİŞOT'UN ARKA KAPAĞINDA "EMEKÇİ KADINLAR"A SAYGIYLA...
desenleme: KÜRŞAT COŞGUN

ALAADDİN KARA'NIN OBJEKTİFİNDEN DİRENİŞİN RESMİ;
TEKEL'İN KADIN İŞÇİLERİ